Powered By Blogger

21 Mayıs 2013 Salı

Hüzünlü Yazı

        Benim bir arkadaş. Yolda bir amca görür. Yaş seksen-doksan civarı. Bastonla yürümek bile ona çok zor. O kadar güçsüz adımlar, o kadar küçük adımlar. İçi ezilir bizim arkadaşın. Der ki amca evin ne tarafta seni sırtımda götüreyim. Yok evladım der. Üç beş nazlandıktan sonra razı olur. Sorar delikanlıya nerelisin evladım. Aaa sizin oradan böyle adam çıkar mıydı. Çorumlulardan beter derler sizin oralılara. Benimde senin yaşlarında torunlarım var. İki erkek evlat yetiştirdim. Onlarda bu şehirde ama bayramdan bayrama görsem şükür. Hanımla beni attılar bir eve. Para gönderirler anca. Gelmezler etmezler ama arayıp hal hatır soran eden de yok. He işte şu kırmızı bina evladım. Sağolasın. Buradan sonrasını ben giderim. Olmaz amca demiş bizim arkadaş, üçüncü kata kadar çıkarmış. Bakmış ki amcanın yaşlı gözleri yaşla dolmuş. Evladım Allah senden razı olsun. Yok amca ne yaptık ki yahu. Elini öpüp hemen merdivenden ineyim derken gözlerine söz geçirememiş. Yıllardır böyle ağlamamıştım der.     
      İnsan başkasını ne kadar düşünebilir? Aslında kendini acıdığı insan yerine koyup yine kendine mi üzülür? Ne kadar vicdanlıyız. İnsan düşünebilen bir hayvan mıdır?Vicdanı yok mudur? 
  


  










     Fotoğraftaki matador Alvora Munera kariyerine son verdi.Öyle ki, yarışın son mücadelesinde gücünü yitiren Alvora yıkılır. Boğanın ona yaklaştığını görünce korkulu sonun yaklaştığını hissetti. Lakin boğa ona hiç bir şey yapmadı. Yarıştan sonra matador açıklamasında şöyle diyor: "Boğa gözümün içine bakarak bağırdı, böyle sadece bağırdı. Sırtına oklar batırdığım hayvan bana zarar vermedi, istese beni orada öldürebilirdi fakat sadece gözlerime bakıp bağırdı. Her hayvanda olduğu gibi onun gözlerinde de masumluk vardı. Yüreğimde adaletin hıçkırarak ağladığını işittim. Belki de bağışlanırdım, lakin itiraf edemedim. Kendimi dünyanın en vahşi mahluğu gibi hissediyordum."

7 Mayıs 2013 Salı

BURSASPORLU İBRAHİM


            Ergen beynimin ÖSS buhranıyla kavrulduğu günlerdi. Beşinci kattaki akranım İbrahim izinliydi. Evde sıkılıyormuş. -Banane ya! Tabi bu isyan, annemin hışımla bakan gözlerinde son buluyordu.  -Tamam ya! Gelsin izleyelim. Akşam Fener’in Arsenal’e dağılacağı şampiyonlar ligi maçı vardı. Ama İbrahim Fenerli değildi! Cipsleri depolayıp maç saatine kadar Mat1 kasıyım bari. Of beya İbrahim’e cips’te yasakmış. Fark etmez muhabbet ederiz. Aha dedi bu Ramsey çok piç ha. Al işte Ramsey attı, beş olduk. Bursasporlu’nun yanında Fener beşlik olurken hafiften lafta sokuyorum. -Oğlum siz tarihiniz boyunca oraya hiç gittiniz mi seneye yine küme düşçeniz amk. Ne biliyon gitmiceğini. İbo neyse dedi ben gidiyim başım ağrıdı. Hadi canım güle güle.

-Ya istemiyorum anne ben o çocuktan haz etmiyorum. Oğlum sen zaten kimseden haz etmiyosun, sevaptır git iki muhabbet edersiniz. -İyi tamam. İnterneti çalışmıyomuş bu işlerden de anlarım bi bakıyım ha tamam. Aç bakıyım, hoop gogıl tamamdır. Bilgisayarın masaüstüne Bursa stadının fotoğrafını koymuş hahaha. Kardeş ayrıca müzik zevkinde berbatmış. PES’te takımı Barça. Elektronik aletlere de saat sınırı varmış. Malum radyasyon. Neyse iyi geceler ben kaçıyım.

Tarih 16 Mayıs 2010. Aman Allah’ım neler kaçıyor öyle. Allah belanı versin Guiza. Onur piçine bak nasıl atlıyo zıplıyo şerefsiz. Dayanamıyorum kafayı yicem. Çıkayım dışarı totem olsun. Birini söndürmeden birini yakıyorum. Kafe’nin dışından gol sesi bekliyorum. Garip sesler geliyor, merak ediyorum. Ama bakmıyorum. İyi ki bakmamışım anons rezaleti filan. Sonra öğreniyorum. Kafam zonkluyor, ölü gibiyim. Yurdun kapısında bir iki gslıyı Fener forması yakarken görüyorum. Arbede yaşıyoruz.

Kafamı yastığa koyduğumda İbo aklıma geldi. İbo göremedi şampiyonluğu. Zayıf bedeni iki sene bile dayanamadı. Beynindeki kitle onu yormuştu. Şampiyonluk sezonunun sadece iki maçını görebildi. Bir ramazan günüydü. Ameliyat masasından kalkamadı. Yeşil Bursa’nın Yeşilyayla mezarlığından izledi, şampiyonluğu, şampiyonlar ligini. Azabını çekip tertemiz gitti, kardeşim. Hz. İbrahim gibi yakmayan ateşlerde kavruldu. Allah rahmet eylesin.  
Çok İbrahim’in duasını aldın, sana da Allah rahmet eylesin Şampiyon Başkan İbrahim Yazıcı.


29 Nisan 2013 Pazartesi

.



Futboldan uzaklaşmak istiyorum, lanetli gibi her yanımdan futbol fışkırıyor

Bu nasıl bir resim? Nasıl anlatılır bu takımın güzelliği?
Anlatmaya kalksam saatler sürer, her birini sayamam. Örnekleri açıklamak bile en 2 az sayfa. Ama işte, olmasaydı keşke bu kadar güzel. Bırakabilsem keşke kolayca. Görmek istemiyorum insanların birbirine düşmanlıklarını, taraftarlık diye yaptıkları ahmaklıkları.

Papaza kızıp oruç bozuyorum ama, bu takıma da kızılmıyor ki.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Ön Çapraz Bağ Sakatlıkları

   Her akşam ana haber bültenlerinin bitime yakın verdiği haberlerdir onlar, İsviçreli bilim adamlarının bilmem ne farelerinde bilmem ne deneylerini uygulayıp bilmem ne hastalığına umut olduğu, bilmem nerenin tıp profesörlerinin neye çare bulduğu cart curt. Tıp ilerliyor babalar, ilerleye ilerleye bir hal oldu. Oldu da bir tek şu Anterior Cruciate Ligament (Ön Çapraz Bağ) yaralanmalarına çare bulamadılar.Resimde gördüğünüz ufak bağ doku nelere kadir ah bir bilseniz. O siz adımınızı atarken, bacak kaslarınız gergin değilken, dizin alt ve üst kısmını bir arada tutan bağ dokular arasında en kritik görevi üstlenir.
   Bugün öğrendiğim kadarıyla Beşiktaşlı futbolcu İsmail Köybaşı'nın sakatlığı nüksetmiş. Nüksetmiş diyorum çünkü hatırladığım bu sene başı milli takımın hazırlık kampında ön çapraz bağ kopması yaşayıp ameliyat olmuştu. Genelde sezon başı çalışmalarında yaşanır bu sakatlık. Futbolcular için topa vurmadan geçen bir aylık tatil süresi yeterince uzun zamandır. Kasları eski formunda olmadığı için ani bir harekette kaslardan yeterli kuvveti alamayan diz bölgesinde, yüksek ihtimalle ön çapraz bağlarda yaralanmalar olur. Sakatlanan diz boşalır, diz dönmesi yaşanır vs. Bu sakatlığın en pis yanı ise yaralanan bağ dokusunun kendisini yenileyememesidir. Bağ dokusu yenilenmediği için kapalı ameliyatlarda bacağın başka kısmından kas tendonu kesilip bağ dokusunun yerine yerleştirilir. Başka çaresi de yoktur. Ameliyatın vidyosunu koydum. İzlemenizi tavsiye etmem. Cerrahlara saygım var ama insan olan insana yapmaz bunu.


   Yazı gitgide kahvehane ağzıyla yazılmış tıp makalesine dönmeden konuyu futbola taşıyalım. Bu sakatlık Rıdvan'ın futbol hayatını bitiren sakatlıktır ağalar. Bu sakatlık ki Ronaldo'nun o meşhur vidyosundaki sakatlıktır. İsmail'in sakatlığı doğal olarak nüksetmiş doğal olarak diyorum. Bunu bir kere yaşadıktan sonra o diz eski haline gelmez yani. Bir diğer Beşiktaşlı Ersan Gülüm'de aynı bölgeden iki kez ameliyat olanlardan hakeza Mustafa Pektemek. Yobo'da Fenerbahçe'ye gelmeden iki kere bu ameliyatın tadına bakmışlardan. Geçen sezon iki kere aynı ameliyatı olan bir diğer futbolcu Eskişehirsporlu Sezgin Coşkun. Futbol hayatına büyük darbe vurulmuş iki çapraz bağ ameliyatlı diğer isimler Kayserisporlu Eren Güngör ve Cangele. Bugün öğrendiğim kötü bir haber daha Gaziantepsporlu Muhammet Demir'in de ön çaprazını kopardığı. Geçen sene Beşiktaşlı Bebe, Trabzonsporlu Vittek ve Barış Özbek'te yaşadı bu sakatlığı. Barış Özbek'in evinde tamirat yaparken sakatlığı yaşaması fıkralık bir durum. Bu sezon başında Messi'nin ahı Ujfalusi'den ön çapraz bağ kopması olarak çıktı diyebilirim. Örneklerden birisi de benim. Bu kadar bilgiyi edinmemin sebebi. :)

   Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba? Oğuz Atay gibi sesleniyorum değerli okuyucu. Sen sen ol halı saha maçına ısınmadan çıkma. İki elin kanda da olsa komik görünen o kültür fizik hareketlerini yap. Hırsını abartma bu naçizade blog yazarı gibi gereksiz hareketler deneme. Maçın onuncu dakikası kaleciyle 'bunlar bize gol atamaz la' diye goygoy yapıp onbirinci dakikada Allah'tan şevkat tokadı yeme. Savunma blogunun savunmacı ruhlu yazarı çıkınca takımı beş fark yiyebiliyor çünkü. Ayrıca zihin yorgunluğu da önemli bir faktör bence, maç günü Alex Kaptan'ın takımdan ayrılmasının üzüntüsü de vardı tabi. Bunların sebebi hep Aykut. Vidyoda Rıdvan sakatlanınca kim giriyor? Dikkatinizi çekerim ;)

Rıdvan Dilmen       

                               
                                                                                                                                                                                   
                                      
Ersan Gülüm


Efsane Ronaldo


24 Mayıs 2012 Perşembe

Kıyamet ve Enaniyet

     ''Doğru bildiğimi hep söyleyeceğim. Bazı arkadaşlar kadar secdeye başım değmese de onlardan vicdanlıyım.'' Diyordu Aziz Yıldırım tarihi savunmasında. Doğru bildiğini kimseden çekinmeden söyleyen bir adamdır Aziz Yıldırım. Bu özelliği değil miydi? Yıllardır kibir olarak gösterilen, insanların kalbine nefret tohumları eken. O nefret tohumlarının meyve vermeye başladığı yalancı baharın cemresiydi sadece, 3 Temmuz günü gündeme bomba gibi düşen dava görünümlü darbe. Nefret ağaçlarından yetişen yasak meyveydi insanoğlunu kandırıp vicdan terazisinin ayarını kaçırtan.

     Salyalı ağızlar yalanları birbir sıralıyordu. Medya ayarı kaçmış vicdanları kesin hükme vardırıyordu. ''Aziz Yıldırım suçlu!'' İthamlar ağırdı, yaman iddialar vardı. Çubuklu sevdalılarını inandıramadılar gözleriyle görmüşlerdi birini bile kaçırmadan izledikleri o maçları. Alex'in kafasından akan kanı, Mehmet Topuz'un sırılsıklam ıslanan formasını, Lugano'nun gözyaşlarını. O sahneler unutulabilir miydi? Bunların hepsi sahte olabilir miydi? ''Fenerbahçeli'nin Fenerbahçeyi sevmesi dünya'nın en büyük kıyametidir.'' Demişti üstad İslam Çupi. Darbenin ilk dakikasında anladılar bu davanın Aziz Yıldırım'a değil Fenerbahçelilerin Fenerbahçe sevgisine açıldığını. Kıyamet vakti yakındı.

     ''Biz bu filmi daha önce görmüştük.'' Diyordu Fenerbahçeliler, arkasından ''Balyoz'da OdaTv'de öbüründe...'' Daha insanlar polise ifade vermeden hezeyan sahibi medya, insanları itibarsızlaştırmaya başlıyor. Sonradan yalan olduğu ortaya çıkacak tonla haber yapıyordu. Bir Allah kulu gazeteci'de soluklanıp ''Bunlar adı üstünde gizli belgelerse ben bunları neden ifşa ediyorum'' diye kendini sorgulamıyordu. Çünkü bunlar gizli kalmaması gereken sahte belgelerdi. Emenike'nin para sayma görüntüleri hiçbir zaman Alex'in kafasına dikiş atılma sahnesi kadar gerçek olamadı. Yalanlar günlük üretiliyor, ayarsız vicdanlar o gün için tatmin oluyor ertesi gün unutuluyordu. Bir Allah kuluda çıkıp ''Eee dün bunu demiştiniz bak bugün yalan çıktı.'' demiyordu.

     Daha en başından belliydi Fenerbahçeli'nin Fenerbahçe sevgisine kastedenlerin akıbeti. Kıyamete kadar giderdi bu isyan. Bu ulu çınar tek yaprağını dahi vermezdi kimseye. Tarih 10 Temmuz'u gösterdiğinde binlerce Fenerbahçeli Topuk Yaylasına, onbinlercesi Bağdat caddesine kıyamet gibi yağıyordu, dillerinde marşlar, besteler yüreklerinde inançla. Akşam kocasından izin alıp evden çıkamayan kadınlar Fenerbahçe'si için  50 bin olup stadını dolduruyor dünya rekoru kırıyordu. Fenerbahçeli'nin Fenerbahçe'yi sevmesi gerçekten dünya'nın en büyük kıyametiydi. Bu kıyamet sahibi kişiler yine rahat durmuyor mahkeme mahkeme duruşma duruşma formasını giyip atkısını geçirip adliye kapılarının önünde bitiveriyordu. Kimi zaman plastik mermiye maruz kalıyor, kimi zaman biber gazına. Kimi zamansa kafası yarılıyordu. Herşeye rağmen pes etmiyordu.

     Bu kıyamete niyetli kişiler, bazı enaniyet sahibi kurumların planlarını bozmuştu. Çiftlikteki hesap çarşıya uymamıştı. Daha zor kurumları kendilerine bağlarken çantada keklik gördükleri bir kurumun sevdalılarından bu tepkiyi beklemiyorlardı.Üyelerini enaniyetten arındırırken kurum olarak enaniyetin esiri olmuşlardı. Bu hırsla ellerinden geleni ardına koymamaya kararlıydılar. Eski futbolcu şimdinin milletvekili enaniyet sahiplerinin kanalında ''Aziz Yıldırım ergenekoncudur.'' diyordu. Kişilerle kurumları ayırmanın basit olduğunu sananlarla, her sandıklarının doğru olduğuna inanan enaniyet sahipleri, sandık meseleleri üzerine hırlaşıyorlardı. Kıyamet sahibi kişiler olarak sonucu bildiğimizden gülerek izliyorduk.

     Aradan onca zaman geçmesine rağmen tansiyonun hala düşmediğini görenler. Yanlış hesabın Bağdattan dönmesini beklerken daha Bağdat caddesinde döndüğünü yeni anlamışlar. Bu savaşın artık kazanılamayacağı gerçeğiyle yüzleşmişler. Cepheden sıvışırken bizim alakamız yok geçerken uğradık naraları atıyorlar. Kıyamet sahibi kişiler olarak buna gülüyoruz. Ahirete kalmayacak hesaplarımız var onlarla. Umarız ayarı bozulmuş vicdanlarda artık bunun farkına varır.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Fenerbahçe Deneyi


Eminim herkes bu videoyu izlemiştir. Video çok şey anlatıyor ve akıllı bir insanın bu videodan kendisine katması gereken çok şey var ama, açıkça belli ki bize hiçbir şey katmıyor. Katsaydı, şimdi çok farklı şeylerden bahsediyor olurduk. Çünkü suyumuz çoktan kaynamaya başladı.

Bize yapılanların da videodaki deneye benzer bir deney olduğunu düşünmeye başladım. İnsanların dayanma ve toplumun başkaldırı gücünü ölçen adi bir deney. Bizim adımıza vahim, onlar adına sevindirici sonuçları olan bir deney. İnsanların dayanma gücünün yüksek, toplumun başkaldırı gücünün ise düşük olduğunu söyleyen sonuçlar.

Dün yine deney çerçevesinde Fenerbahçeliye akıl almaz şeyler yapıldı ve yine maalesef ki yine yanlarına kar kaldı.

Gök delinircesine yağmur yağarken stad dışında şemsiyelerimiz alındı. Stad girişinde ayakkabılarımız çıkarıldı. Fenerbahçe tribününe -sonradan gazi olduğunu öğrendiğimiz- Bursalı bir taraftar sokuldu. Bursalı taraftarın atkısını sallayarak dolaşmasından rahatsızlığını usulce polise söyleyen taraftarlara "Saygılı ol, gazi o. Terbiyesizlik yapmayın ahlaksızlar." diye kudurmuş gibi bağırıldı. Taraftarı sakinleştirmesi gerektiği yerde taraftara ahlaksız diye bağıran polise, Fenerbahçeliler "Sakin ol, gerginlik çıkarma." diye karşılık verdi. Aziz Yıldırım yazılı kartonlar toplandı. Bursa tribünü sahaya meşaleler yağdırırken Çevik Kuvvet koştura koştura geldi, bizim önümüzde durdu. Bursalı taraftarlara tepki gösteren Fenerbahçe tribünleri polisler tarafından kayda alındı. Çevik Kuvvet'e "Yakışır sana" ve "taraftar çıldırdı biber gazı istiyor" diye tepki gösteren taraftara Çevik Kuvvet tarafından arsız arsız gülündü.

Bunların hepsi yaklaşık 2 saatin içinde oldu. Ben şahsen merak ediyorum, yaş ortalaması 25-30 arasında olan bir topluluğun bu rezilliklere tepki göstermesi için daha ne yapılması gerekir? Başkan alındı, taraftar alındı, artık başkanın adının yazılı olduğu pankartlar bile alınıyor.

Hep deniyor ya, "Tahriklere kapılmayın." diye, bu adamlar da aynen bunu istiyor. İstemedikleri şey ise, tepki göstermemiz. Artık birşeyler yapmalıyız.

Türkiye'nin en büyük kitlesel gücüne sahip olan Fenerbahçe'nin ve taraftarının bu tepkisizliğini ve koyunluğunu gören düşman ise harekete geçti ve pkkya genel af çıkarmak için kamuoyunu yoklamaya başladı. Bu oyunu bozmak için hala şansımız var!

3 Mayıs 2012 Perşembe

Bir Klasik Daha Yaşadık

Bu klasiği tekrar yaşadığımız için ne kadar şükretsek az. Şaka bir yana, Fenerbahçe'nin avantajı eline geçireceği ve şampiyonluk için önemli viraj olan maçlarda puan kaybetmesi bir klasik haline geldi. Bunların en yakın örneği de her ne kadar kaybetmesek de, kaybetmeye çok yaklaştığımız, kanser olduğumuz, Guiza'nın golüyle, Guiza'yla birlikte ağladığımız Buca maçı.

Tabi Fenerbahçe'de klasikler bitmez. İki yıldır Aykut Hoca'yla klasik haline gelen, oyuncu yapısıyla uyuşmayan, saç baş yolduran 4-3-3 formasyonu ve forveti açık olarak oynatma durumu var.

Aykut Hoca geçen yıl öne geçtiğimiz maçlarda ikinci yarıda kullandığı 4-3-3 taktiğini bu yıl bir adım ileri taşıyarak ilk 11'de de kullanmaya başladı. Açıkta forvetin yer aldığı dizilişimizin nasıl patladığını ilk Galatasaray maçında görmüştük. Bugün de gerideyken Aykut Hoca beklenmeyeni yaptı ve sol açık Stoch'u çıkardı ve sol açığa Semih'i kaydırdı.

Semih? Şaka gibi ama Semih. Hücumda üretkenlik sağlayamayan ve bana göre bayağı kötü performans sergileyen Semih! Alex'in sihrine hepimiz inanıyoruz, her dakika birşey yapabilir ama bana sorarsanız Bienvenu Stoch ile mi Alex ile mi değiştirilmeliydi diye, cevabım hem diziliş hem performans açısından Alex olurdu.

Semih Şentürk'ü de anlamak zor. Bu sezon 3 kez kötü performansından dolayı uzun süreli kesik yedi. Bu kesiğin ardından oynadığı ilk maçlarda (ki bu sezon üçüncü kez oluyor bahsettiğim gibi) kıpırdanma yarattı, ikincide geçer notu aldı ve üçüncüde sefilleri oynadı. Semih'in bu performansı Alex'in sakatlıktan sonrası, belki de hala şiş olan ayağının ve Ernst'in de payıyla ortaya koyduğu etkisiz oyunla birleşince tehlike yaratmakta zorlandık. Geriden atılan uzun toplarla pozisyon yaratmaya çalıştıysak da, çok geride pozisyon alan Beşiktaş savunması da buna izin vermedi. Zaten 2 kere top geçti, ikisinde de yanlış ofsayt kararları ataklarımızı sona erdirdi.

Hala Fenerbahçe'nin önünde 2 maç var. İşimiz pek kolay değil. Zira bu maçlardan biri, büyük filozof Şenol Güneş'in deyimiyle "Güneydoğu olaylarından daha büyük olaylar çıkacak olan" Avni Aker deplasmanındaki Trabzon maçı, diğeri de finallerin stresini kaldıramayan Kadıköy'de oynanacak olan Galatasaray maçı.

Her şeye rağmen, Avni Aker'den alınacak 3 puan var, şansımız daha bitmedi.

Bu arada şunu da demezsem olmaz. Aykut Hoca taktikten az anlıyor olabilir, kötü teknik direktör olabilir (ki bana göre değil, teknik direktörlük taktisyenlikten ibaret değil çünkü), yanlış değişiklikler de yapmış olabilir. Ama Aykut Hoca'dan bahsederken hor görür biçimde "Aykut" demek yakışmaz ve ayıptır.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Kıran Kırana



   
     Süper Ligimizin Süper Über Plus Final gurubunda Şampiyonluk yolunda sıradaki maçımız perşembe günü malumunuz duruşların takımı, uefanın iyi niyet apoletine layık camiamız, canımız ve ciğerimiz beşiktaşımızla. Geçen pazar günü aynı takımla Kadıköy'de oynanan maçtan önce oyuncularının alacaklarını cebinden ödeyen Tamer Kıran gibi duruş sahibi yöneticileri olan bu camia, oyuncularını memnun edip derbi öncesi takımının gücüne güç duruşuna duruş katmıştı. Velhasıl gücüne güç katılmış cengaverler eşşiz bir duruş göstermiş sezon başından beri gösteremedikleri hırsı Fenerbahçe takımına göstermiş şerefli camialarına layık olmaya çalışmıştı. Onun sonucudur ki bu maç Süper Ligimizde bu sezon boyunca en çok faul yapılan maç olarak tarihe geçmişti. Ayrıca bu duruş sahibi Tamer Kıran adlı yöneticinin Fenerbahçe'nin Aziz Yıldırımla kavgalı eski yöneticileri şeref listesinin zirvesine oynayan Tahir Kıran'ın kardeşi olması Tahir Kıran beyefendinin şike operasyonunda kritik bir konumda olması şu an için konumuz değil.

  Futbol konuşalım ve konuşmalarımızı saha içine yansıtalım af buyurursanız. Geçen pazar günü Şükrü Saraçoğlu'nda oynanan maça birçok eksikle çıkan Fenerbahçe gücüne güç katılmış beşiktaş karşısında istenen oyunu sergileyemedi. Bunun nedenleri arasında tabi ki Alex,Emre,Sow gibi önemli eksiklerin olması vardı. Selçuk,Bekir ikinci yarı Stoch ve birkaç ismin aşırı motivasyonu takımı ayakta tuttu. İleride Egemen ve Toraman gibi aşırı sert stoperlere karşı zaten eski gücünde olmayan, tilki forvet diye tabir edebileceğimiz Semih'in ürkekliği  takımı ortasahada itiş-kakış futbolu oynamaya itti. Onun yerine afrika'nın bağrından kopmuş saf afrika delikanlısı rolex'in eminönü distribütörü Bienvenu'yle başlansa bir anda aynı takım şahlanacak rakibin anasını ağlatacak diye bir gerçekte yoktu maalesef. Bana kalırsa, kalmayacağı kesinde yazalım biz yine, en kötü ihtimali düşünelim dualarımız Kaptanımızla ama olmadığını düşünürsek, bizim objektiflerin sevmediği adam Emre'mizin saçma cezası devam ettiği şartta yine Selçuk ve Cristian ikilisi ortasahada görev yapacak kuvvetle muhtemel. Kadıköy atmosferinin verdiği özgüvenden mahrum kalacak bu ikili, çok farklı stile sahip ligin açık ara en iyi ortasaha oyuncusu olarak tabir edeceğim Fernandes'i durdurmak için ciddi mücadele verecek. Kadıköydeki maça nazaran daha açık oynayacağını düşünüdüğüm duruşların takımı karşısında boş alan bulduğunda etkili olması kuvvetle muhtemel küçük adam Stoch'tan gol ve asist beklediğimi iyi niyetimle belirteyim. Kanatları konuşmaya değmez bence Caner ve Mehmet mücadele olarak eksik bırakmazlar oyuna katkıları yüksek olursa çifte kavrulmuş lokum der geçerim. Gelelim zurnanın o özel sesi çıkardığı yere. Bienvenu'yle başlasa bu takım şahlanırdı demiyorum demiş olabilirim de. Ama bu maç değil bu maç Semih'in maçı bana göre. Açık oynayan beşiktaşa karşı 2-3 pasla kaleye gitmek istiyorsa bu takım o paslardan en kritik olanını futbol zekası fiziğine göre çok üst düzey olan bu adam atar. Ha birde Volkan'ın sakatlığı ve kaleye Mert'in geçme durumu varki hiç yorum yapamam kale sıkıntılı bir mevki bir bakıma şans işidir. Geçmişte yaşadığım acı tecrübelerden bilirim. Umarım şans Mert'in nam-ı diğer behlül'ün yanında olur.

   

18 Mart 2012 Pazar

Başkan

Volkan Demirel: Başkan gitti yetim kaldık.Bunun üzerine söylenecek söz yoktur sanırım. Sekiz ay oldu Başkanımızı bizden aldıklarından sonra.

Nedir derdiniz yahu alın kupa sizin olsun biz şampiyon olmuşuz var mı ötesi. Birileri şampiyon olacakmış tepe tepe şampiyon olsun yok ki gözümüz. Altmış yaşında bir insanı suçsuz yere hapis yatıracak kadar mı döndü gözünüz. Alın kupalar, şampiyonluklar, sevinçler sizin olsun biz formalarımıza döktüğümüz gözyaşlarıyla da mutluyuz.

İnce ince çalışıyorlarmış çalışın bakalım alınteri hırsızlığının adı ne zamandan beri ince çalışma oldu. Benim bildiğim hırsızlar ince çalışır. Vatandaşın vergilerini şirin bir şehrimizin takımına örtülü ödenekten bonservis parası denkleştirin. O şirin şehrimiz değil miydi? Mutlu olduğunda bütün Türkiye'ye mutluluğu vaadeden. Çok mu önemli bir şehrin belediye yönetimini parti olarak elde etmek ya da iki üç milletvekili sandalyesine rezervasyon yaptırmak. Büyük millet meclisinin wireless bağlantısından süper lig maçlarını takip ettirmek. Kupaya mı endeksli çalışıyor yarım akıllı şirin bir şehrimizin insanlarının politik görüşü.

Yalancılığın aleni yapılıp ceza görmediği medya kurumlarıyla da gelin ince çalışın. Yazsın yalancı kalemler yerden yere vursun işine geleni yazsın işine gelmeyeni hasıraltı etsin milyonlarca düşünce özürlüsünün sesi olsun. Bunca düşünce özürlüsünün nefreti değil miydi? Sizin bu palavralarınızı inandırıcı kılan. Sizin yalan tacirlerinin arz-ına talep olan. En basitinden bir küfürdü -hasiktir affınıza sığınarak söylediğim. Bu küfrü kullanan Fenerbahçeli oyuncu üç maç ile cezalandırılırken onun ingilizcesini hakeme sarfeden kırmızı formalı bir oyuncu günlük yaşamına devam edebiliyor aynı ülke sınırlarında. Yabancı oyuncu olduğu için turist sayıldığından hoşgörü de bulunalımdan girer bacasız sanayi edebiyatından çıkarsınız. Sizin düşünce özürlüleri bunu bekliyor fazlasına ne gerek var.

Ne yüzsüz insanlarsınız hayır bunu yanlış anlamayın sizi temsil eden insanın yüzündeki altı santimetre kalınlığındaki botoks tabakasından bahsetmiyorum. Aklıma gelmişken sorayım botoks'un yüz kızarmasını engelleyen bir özelliği var mı? Olması lazım rakip kulüpteki mevkidaş'ı bir takım suçlamalarla karşı karşıyayken ve kendisini savunma imkanına dahi sahip değilken bir an önce cezalandırılmasını isteyen bir kulüp başkanından bahsediyoruz. Sahi savunmalar ne oldu iddaname'yi hatim edenler ucundan kıyısından baktınız mı? Ağır mı geldi en baba iddaların buzdağı görmüş titanik gibi batışa geçmesi. Bir zamanlar bekçisi olduğunuz adalete şimdi sığıntı mı oldunuz ve hala yüzünüz kızarmadı mı?

Olmadı işte sahada gözlerinin içine bakarak veremedik en ağır cevabı yüzsüzlere. Yetim çocuk gibi kaldı bizimkiler oysa yürekli başlamışlardı kavgaya ama kendilerini izleyen iki gözün eksikliğini hissettiler iki gözüm. Her galibiyet sevincinde ağır babacan tavırlarıyla gelirken hazırola geçtikleri kafalarını okşayan adamın eksikliğini hissettiler. Keşke kaybetselerdi içlerinde tatlı bir korku olsaydı -eyvah içerde Başkan canımıza okuyacak deselerdi içten içten dudaklarını ısırsalardı. Statta binlerce kardeşleri omuz omuzaydı kenarda Aykut Ağabeyleri vardı. Herşey tamamdı da o eksikti işte. Hani rakip takımın eşşek taraftarı der ya -eziksiniz eheheheh. Evet bu sefer doluya sıktınız aferin ezik kaldık orada. Yıllarca galip geldiğimiz sahada binlerce taraftarıyla iki muhteşem golle rakibin çökmek üzere olan inancıyla baş edemedik eziktik. İki göz eksiktik.

Derbi Yorum

Derbilerin tekniği taktiği olmaz diye yıllarca söyler dururum. Derbi psikolojik savaştır bana göre.

Bugün de öyle oldu hırsıyla sahaya çıkan çubuklu alanları kırmızılılara dar etti. Erken gelen iki gol hırsın beceri ve şans desteğiyle ödüllendirilmesi gibiydi. Ne olduysa ondan sonra oldu takım olarak farklı düşünceler içine girildi. Stoch gençliğin ve tecrübesizliğin verdiği heyecanla takım savunmasını aksatmaya, aceleyle 3 ü 4 ü bulmaya odaklanmış gibi görünüyordu. Cristian maçın kazanıldığı düşüncesine girmiş gibi rölanti oynamadan yanaydı. Defans oyuncuları geriye yaslanarak gol yemeyeceklerini düşünürken, Stoch-Cristian-Serdar üçlüsü arasındaki mesafe açılıyor bu boşlukları oyun zekası lig ortalamasının üstünde olan kırmızı takımın oyuncuları iyi değerlendiriyordu. Topla daha rahat oynamaya başlayan kırmızılılar burdan aldıkları cesaretle gol bulup panik havasına girmeye meyilli Fenerbahçe takımına istedikleri panik ortamını yaratıyordu. Maçı izlerken ikinci yarıya kadar skorun değişmemesi için bildiğim duaları ediyordum.

Soyunma odasından çubuklu formanın erken çıkması şahsımı -yine boşladılar düşüncelerine sevk ediyordu. İkinci yarı 5 bilemedin 10 dakika topu tutmaya çalışan Fenerbahçe'nin havası yine sönüyor soyunma odasında motivasyondan ziyade 15 dakika soluklanıldığını anlıyordum. Havası sönen takımla hücum yaparak savunma yapılamayacağı anlaşılınca Aykut Hoca tarafından birinci elden savunmacı olan Selçuk Şahin dahil oluyordu. Ortasahanın daha derli toplu olması istenirken topla arası limoni olan oyuncular yine dikişi tutturamıyordu. Bir zaman Cristian adlı oyunun rölanti yönünü seven arkadaşın alışılmadık bir değişiklik isteği gözlerimizde ışık olup parlıyordu. Bizim gibi gözleri parlayan oyunun iki yönünde de canını dişine takarak oynayacağına emin olduğumuz genç oyuncu Özgür Çek'in ısındığını görüyorduk ama girmiyordu Özgür hevesimiz kursağımızda kalıyordu. 4-3-3 te Alex'i en uçta oynarken görüp defalarca çıldıran ben 35 dakika'nın bu şekilde savunma yaparak geçmeyeceğini düşünüyor sigara yakıyordum. Tam sigaram bitmek üzereyken Alex kaptanlık pazubandını takımın yüreği Emre'ye devrediyordu. Kaptan'ın yerine dahil olan İssiar Dia'ya kontra topu gelmesi için yeniden dua etmeye başlıyordum. Zaman inanılmaz yavaş ilerlerken saate küfrediyordum. Her dakika duvara çentik atma totemine başlamıştım ki kırmızılı bir arkadaş ikinci gole kafasına yabancı madde yağarken seviniyordu. Bu kadar kötü oyunun sonunda basit goller yedik şeklindeki yakınmalara ayar olduğum için Serdar olmasaydı Lugano olsaydı aynı zamanda halam amcam olur muydu babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi gibi sorulara kafa yormamayı tavsiye ediyorum. Akıllarda kalan ise kötü oyun, beklentinin altında tribün, geleceğe umutla bakabileceğimiz Moussa Sow ve çabalayan Emre Belözoğlu...

Playofflara kadar şeref tribününe bir transfer ihtiyacı olduğuda aşikar. Şeref tribününde gözleri parlayan bir Aziz Yıldırım varken hem futbol hem basketbol takımlarında motivasyon eksikliğinin kalmayacağını düşünüyorum. Hala neşter bizim elimizde kendi göbeğimizi kesmek için imkanlar mevcut. Kesebilir miyiz inşallah.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Bijermenü

Ligin ilk yarısındaki Gazi Antepspor maçıydı yine. Maça 10 dk kala kahvehanedeki yerimizi almış maçın başlamasını bekliyorduk. Yanımda biraz önce okey masasından galibiyetle kalkmanın gururunu yaşayan ismini bilmediğim için okey'deki zaferinden ötürü Muzaffer demek istediğim amca var.Muzaffer, 55-60 yaşlarında, bıyıkları yılların tiryakiliğiyle sararmış, kahvedeki çoğu kişiyi tanıdığından yola çıkarak emekli.

Maç başladı ufak pas hataları kemküm derken Olcan'ın serbest vuruşu 30-35 metreden gol oldu. Olcan gol sevincini abartınca Muzaffer amcanın içindeki asi Fenerli ortaya çıktı -sevinir piçoğlu piç Fener'e attı ya. Derken Alex iğne deliğinden topu ağlara göndererek devre arası efkarını ve içilecek sigara sayısını bir sayı azalttı.İlerleyen dakikalarda Alex yine devreye girip benzer bir golle efkarı alıp yerine tatlı bir tedirginlik bıraktı. Olcan'ın sakatlanması Muzafferi keyiflendirmişti. Semih'in maç başından beri süregelen hataları da göze batmıştı artık. Muzaffer amca hafif seslice tüyo verdi -bak görürsün bunu yerinde Bijermenü girecek o çocuk büyük topçu olur. Tüyo bin küsür kilometre ötedeki Aykut Kocaman'ın kulağına da gitmiş olacak ki. Değişiklik tabelasında Bijermenü'nün numarası göründü. Bijermenü girdiği dakikadan itibaren çapraz koşularda, hücum varyasyonlarında bulunuyor. Geç bulunup çabuk kaybedilen Niang endişesini silemese de kabasını alıyordu. Bijermenü hemşehrisi Danny'yle karşı karşıya geldiği bir pozisyonda kramponunu ters giydirmişti arkasından gelen pozisyonda Danny bunu gururuna yedirememiş olacak ki Bijermenü'yü yerle yeksan ediyordu. Pozisyon içerdeydi, penaltı vuruşunda topun başına gelen Alex hayatı boyunca başına gelmemiş bir şekilde topu direğe nişanlıyordu. Maçın ilerleyen dakikalarında Bijermenü soldan gelen ortaya kafa golüyle cevap verirken Muzaffer amca en az Bijermenü kadar seviniyor. Ama bunu çaktırmıyordu. Gözlerinde gurur vardı. Bir kere daha kahvedeki önemli futbol otoritesi olduğunu kanıtlamıştı.

Aradan geçen zamanda Bijermenü gerçeği, Muzaffer amca gibi bir futbol otoritesinin bile yanılabileceğini gösterdi. Beklendiği gibi Bijermenü çok büyük topçu olursa büyük bir lige gidip büyük bir takımda banko oynarsa bu azmin zaferi olarak adlandırılır. Nerden Nereye... başlığı altında futbol okullarında okutulur. Ha birde şu tiple kılıkla büyük topçu olunmaz arkadaşım f.g. kamerun bölge abisi gibi. Önce kendine çeki düzen ver.

5 Ocak 2012 Perşembe

Fenerbahceli

Fenerbahce'nin her sucun faili olarak goruldugu zamanlarda Fenerbahceli de mahallenin delisi olarak gorulmeye baslandi. Fenerbahceli takiminin sike yapmadigina inandigi icin fanatik, baskaninin masum olma ihtimalini dusundugu icin aptal, sike davasinin bir futbol olayi olmadigini haykirdigi icin manyak, takiminin puan kaybina tahammul edemedigi icin daha az Fenerbahceli(!) olarak goruldu.

Bugun Fenerbahce'ye ve Fenerbahceli'ye saldiranlar, dun Fenerbahce'nin buyuklugunden faydalanan asalaklar, bunu görüyoruz. Ve Fenerbahçeli bunların konuşmasını kaldıramıyor, takım hakkında atıp tutmalarını kaldıramıyor. İste bu yuzden Fenerbahce kazanmali, bos konusan agizlara kilidi vurmali! İste bu yuzden Fenerbahce her macini kazanmali, taraftarin takima destek oldugu gibi, takim da galibiyetleriyle destek olmali! Fenerbahceli'nin "bu yilda" bile her maci kazanmak istemesinin nedeni bu. Yoksa baslarim 3 puanina...

25 Aralık 2011 Pazar

Alper Potuk Galatasaray'da!


Alper Potuk Galatasaray'da. Eskişehir'e giden Galatasaray yönetimi Eskişehirspor malzemecisi ve çaycısıyla her konuda anlaşarak genç yıldızı karga tulumba minibüse bindirip İstanbul'a doğru yola çıktı. Alper'in kaçırıldığını öğrenen Eskişehir yönetimi ise Alper'in kurtarılması için Amerika'dan özel bir SWAT ekibiyle anlaştığı söyleniyor. 

Diğer yandan Alper'in saat 24:00'da Florya'da olmasını isteyen imparator Fatih Terim, minibüsün su kaynattığı haberini alınca küplere bindi. Genç yıldızı disiplini altına almak imparatorun Alper'i bu disiplinsiz davranışı nedeniyle kadro dışı bırakması bekleniyor.

Yerli Transferi

Ulan ne günlerdi bee! Transfer sezonları açılır ortalık şenlenirdi. Efendim Fenerbahçe bugün 23ü yerli 35i yabancı olmak üzere toplam 87 transfer gerçekleştirdi vatana millete hayırlı olsun. Fotomaç ve türevleri bu tür haberler yapar bizim resmi sitede anında yalanlardı. 3 Temmuz'a kadardı o devir malesef. Şimdilerde yalanın dozu arttı türü değişti. Neyse konumuz bu değil.

Alper Potuk ve Özgür Çek isimleri güzide basınımızın yalancı kısmından duyulmadığı için yorumlamaya değer buluyorum. Alfabetik olarak Alper'den başlayalım.

Alper Potuk (fotoğraftaki kavruk arkadaş): Alper, Eskişehirspor altyapısından yetişmiş 91 doğumlu ortasaha mevkinde görev yapan görev ve sorumluluklarının bilincinde örnek bir birey. Tv'den izlediğim birkaç maçı ve geçen hafta çıplak gözle izlediğim Kayserispor maçından edindiğim izlenimlerime göre Alper, Tv'de kamera çektiği sırada topla oynarken iyi izlenim bırakan, top ayağına yakışan ve topu doğru yere servis edebilen bir ortasaha oyuncusu. Top rakipteyken partneri Veyselle birlikte ortasahayı iyi parselleyip rakibi karşılayıp rakip atağı bozma konusunda da başarılı bir oyuncu. Canlı gözlemimden önemli mental eksiklerinin olduğunu da söyleyebilirim. Ortasahanın sorumluluk alan oyuncusu olarak topu almadan yapabileceklerini düşünmeye başlaması gerekir. Alper, topu ayağına aldıktan sonra düşünmeyi, diğer oyuncularının sahadaki pozisyonlarını değerlendirip pası atmayı tercih ediyor ki düşünme süresi olan saliselerde çok daha iyi fırsatların kaçtığının farkında olmuyor. Fenerbahçe'de kalıcı olması için bunu aşması gerekli. Ayrıca fiziksel olarak yeterli olsa bile üst düzey oyuncu olmak istiyorsa geliştirmesi gerekir.

Özgür Çek (fotograftaki en kısa arkadaş): Özgür, Fenerbahçe altyapısından yetişmiş 91 doğumlu 2009 yılında Özer Hurmacı transferinde Ankaraspor'a takas olarak verilen solbek mevkinde görev yapan doğuştan Fenerbahçeli bir kardeşimiz. Ankaragücü ve Ümit Milli Takım performanslarına göre değerlendirirsek sol kanattan etkili bindirmeleri olan süratli ve top tekniği yüksek bir oyuncu ama Özgür tipik 3-5-2 nin bek oyuncusu yani ne hücumda gole gitme özelliği var ne de savunmada çok iyi bir kesici. Şu an Özgür Fenerbahçe'de solaçık oynayacak kıvamda değil ve sol kanatta kıyasıya rekabet var. Solbekte Caner'i hatırlatmadığı müddetçe Reto Ziegler'in iyi bir yedeği olabilir.

23 Aralık 2011 Cuma

Vişne Lekesi Yıkamakla Çıkmaz!


3 Temmuz sürecinde havada uçuşan iddiaların akıbetine göz atalım:
- Emenike'nin para sayma görüntüleri var deniliyordu. Görüntüler bir türlü ortaya çıkmadı. Yücel İldiz bile Emenike'nin "beni sakat sakat oynatırsanız bunu açıklarım" dediğini, Fenerbahçe maçında sakat olduğu için oynamadığını söyledi.

- İbrahim Akın maç satmış, hocadan fetva almış deniliyordu. İbrahim Akın'a komplo kurulduğu, telefon görüşmelerinde tuzak sorular sorularak şike iması çıkartılmak istendiği ortaya çıktı.

- Korcan'ın kız kardeşine maç satması karşılığında araba alınmıştı. Korcan'ın kız kardeşinin olmadığı, bahsi geçen arabanın başkasına alındığı ortaya çıktı.

- Bülent Uygun Fenerbahçe kazansın diye takımını oynatmamıştı. Bülent Uygun'un maç sonu konuşmalarında kazanamadığı için kızgın olduğu anlaşıldı. Hatta Bülent Uygun erken gelen gol için "Planlar tam da tutuyordu, 5 dakika daha dayanamadık. Ne güzel gidiyordu herşey." tarzı konuştuğu ortaya çıktı.



Ünal Aysal beyefendi de 12 Temmuz 2011 tarihinde çıkıp "Bu ateş üfleyerek sönmez, çözüm zamana yayılamaz." diye açıklama yaptı. Yani kısaca "ya Fenerbahçe düşürülmeli, ya da ligler ertelenmeli" dedi.

Şimdi soruyorum;
- Ünal Aysal o gün karar vermek için sağlıklı bir ortam olduğuna inanıyor muydu? Yoksa bu karambolde Fenerbahçe düşerse iyi olur diye mi düşündü? O gün Fenerbahçe ligden düşürülseydi, bu saçma sapan uydurmalar için mi düşürülecekti?

- "kararın verilmesi için gerekli bilgi ve delillerin Federasyon'umuza ivedilikle ileterek sürecin hızlandırılacağına inanıyoruz" diyen Ünal Aysal, Galatasaray'ın kayıp milyon doları için bilgilerin neden ivedilikle Federasyon'a iletilmesini sağlamadı? Neden önce gazete kağıtları gönderildi, neden ancak haftalar sonra kayıp milyon doların "kur farkından" kaynaklandığı masalı anlatıldı?

- Galatasaray'ın "Uluslararası Şike Skandalı"nda ismi geçerken, niye çıkıp böyle saçma sapan konuşmuyorlar?


Fenerbahçe'nin üzerine yıkılmaya çalışılan bunca pislikten kimse utanmayacak mı? Adil yargılama isteyen Fenerbahçeliler olarak, bu süreçten kimlerin faydalanmaya çalıştığını biliyoruz ve unutmayacağız. Namus ahlak sahibi bir insan da çıkıp bu linç girişimine ortak olduğu için özür dilemedi. Özür dilemeyi geçtim iddialar yalanlanmaya başladığından beri "aklı selim takıldım" görüntüsü vermeye çalışanlar hiç de az değil!

Kısaca, "Vişne lekesi yıkamakla çıkmaz, çözüm çamaşır suyunda aranamaz!"

Nasıl oldu, böyle filozof bilge falan oldu mu? Hadi bi koşu su getirinde söndürelim şu ateşi.